Mart 21, 2017

Aşk Şirktir.

Aşk, şirktir.
Velhasıl kelam, insanın aşk'a düşmesi; şirk koşmasıdır.
Şeytanın en sevdiği günah, Kibr. Insanların ki; Aşk.

*

Ya Vedud!
Buldum. Buldum. Buldum.
1 kez olsun âşık olmadan buldum hem de.
1inin hem efendisi hem kölesi olmak. Karşılıklı âşkın kaidesi bu.

Ruha âşk'ı tanımlama istidâdı verip, kalbe âşkı zerre nasip etmeyen zatına hamd olsun.

demiş idim ki;
Meğer Ruh Amcam Özel İsmet Bey bana yıllar evvel katılmış.


Keşfsever'in Öz'le Rastlaşması IV

I. Zeyn

Çöl. Ay var ışıltılı. Rüzgar esiyor. Siyah elbisesinin yanları raks ediyor Keşfsever'in. Varlığı mutlak, tam ve tek. Bütünlük halinde.
Sonra bir ses. Bir ses ki...



Lévon Minassian / They Have Taken the One I Love (Duduk)

... tek başınalık varlık neşesinin yerine nakıs, yalnız ve mahzun durgun bir hal geliyor Keşfsever'in. Yalnız şimdi. Çöl Issızı.


II. Keşf

1 adam. Nerden çıktı bu şimdi? Çıplak hem bu adam! Uzanıyor ama. Ölmüş mü acaba? Kim ki bu?

Varıyor yanına.
Varıyor ama gitmek değil.
Varıyor ama meraktan değil.
Varıyor ama yalnızlıktan değil.
Varıyor ama aşk'tan değil.

Yaşıyor. Dudakları ve gözleri hareket diyor. Hararetlenmiş göğsü inip kalkıyor. İnliyor gibi. Saçları ne güzelmiş... Arslan'a benziyor. Yaralı bir arslan.
Bedeni diri, sağlammış adamın. O halde neden yaralı gibi ki?
"Kanı içine sızan bir yaralı gibi."

Eğiliyor Keşfsever'in yüzü yabancıya. Suretini tam görüyor ve,
elleri anne, hali şefkatten ibaret şimdi. Nasıl oldu anlamadı. Müntekim siyahı elbisesi dahi beyazlandı.
...

Şefkat. Rahmet. Kuddüs.
Çöl, göl oldu 1'den.
Su'yun kokusu olur mu? Evet, suyun kokusu var. Elleri anne, şefkat ve rahmet olduğundan, elleri su kokuyor şimdi.

Adam gözlerini açtı. Dudaklarında müphem bir tebessüm. Elleri raks ediyor Keşfsever'in. Adamın vücudunu geziniyor. Dokunmak ama arzu değil. Dokunuyor adamın çıplaklığına. Ten ve terine.

Kuddüs olan ruh, bedeni diri, bedeni arslan, ruhu yaralı bir adamın ruhunu öpüyor.
1 ruh, 1 bedeni elleriyle öpüyor. Ellerin öpüşü.
1 ruh, 1 ruhu öpüyor. Ruhefza gibi. Ruhnevaz gibi.

Göz gözeler.
Ruhların frekansı aynı hologramda şimdi.
Kainatta 2 ruh, 1 şimdi.
Kainatta o 1 ruh, 2 bedenden başka hiçkimse yok şimdi.

Öz, dile geldi:
-Sen şifa mısın?

Çöl. Ay var ışıltılı. Rüzgar esiyor hala. Beyaz elbiseninin altları raks ediyor Keşfsever'in. Varlığı mutlak, tam ve tek. Bütünlük halinde.

Konuşmadan, tebessüm ediyor sadece. Öz Adam'a.
1 rüyaya dalıyorlar.

*

Mart 17, 2017

Keşfsever'in Öz'le Konuşması III

Ford Madox Brown
The Finding of Don Juan by Haidee, 1869
“Hatırlarsınız, bir gün dergâhta aşktan söz ediyordunuz. Bir kuş gelip pencereden içeri süzüldü. Siz anlatımınızı sürdürdünüz. Kuş yanınıza sokuldu iyice ve gelip dizinize kondu. Siz bir şey olmamış gibi devam ediyordunuz, aşkın hallerini anlatmaya. Kuş, belki de bizden daha dikkatle dinliyordu sizi. Nihayet o İlahi sırdan söz ettiniz: ‘Beni isteyen Beni arar, Beni arayan Beni bulur, Beni bulan Beni sever, Beni seven Bana âşık olur, Bana âşık olana Ben de âşık olurum. Ben âşık olduğumu öldürürüm. Öldürdüğümün diyetini ödemek Bana düşer. Onun karşılığı da bizzat Benim.’

Kuş bunu duyunca dizinizden indi, tüm gücüyle gagasını yere vurdu ve ağzından kan boşandı, oracıkta can verdi.”

Muhyiddin İbn-i Arabi.

*

-Benim için tedirgin oluyormuş. Kendisine takılıp kalmamdan.

-Tavırların ya da ağdalı konuşmaktan. Sana üstten bakıyor.

-Bana üstten bakmıyor da, ben ıskartadayken başkalarını denemek istiyor olabilir. Belki alternatiflerden biri olarak tutmak istiyor beni. Ben böyleyken bir ilişki yaşayamazmış, evlenemezmiş.

-Fazla âşık göründün. 

-Öyleyim ama…

-Rakibin var mı?

-Hayır.

-Aşık olduğunu söyleme. Hissettir. Bakışlarınla. Tavır değişikliğine gideceksin. 

-Bir haftadır sallamıyorum. Kalbimde değil. Mantığıma taşıyacağım. Mantığımla yürüyeceğim.

-Uzun ve sabr dolu bir yol olacak bu. Gerçekten âşık mısın, bunu iyi anla. Sına kendini. İbrahim gibi sına.

-Ben onun putlarını kırıyorum. Hoyratça. Sinirlendiriyorum. Ağzına ağzına vuruyorum.

-Eğer gerçekten âşık çıkarsan o sınamak sonucunda, her şeyi göze al. Vakur şövalye ol.

-Bana aşk mesleğini mi öğretiyorsun?

-Ben aşk bilmem.

-Benim mesleğim aşk.

-Ben sana kadınlara tesir etme yöntemlerinden bahsediyorum. Vakur şövalye. Tavırların böyle olsun. Duygusal değil, tripli değil, ağlak hiç değil. 


*

İnsan âşık olduğunu nasıl anlar ?

-Kafam davul gibi.

-Anlatma. Ben keşf ederim zaten. Gerçekten âşık isen.

-Sen âşık olmayı öğren. Sonra keşf edersin.

-Aşk öğrenilmez.

-Tecrübe et.

-Buradan bile aşk bilmediğin belli. Tecrübe de edilmez, onun içine lap diye düşersin. Düştükten sonra da “buymuş” dersin. 

-Bunu mu kast ettim bunlar mugalatadır. Sen, ben, ikimiz aşka don biçiyoruz.

-Ben hiç âşık olmadım ama olamamaktan değil, idrak edip, sezdiğim her aşk, aşk değildi. Vehimdi. Bana kalırsa âşık değilsin. Ama aşk dediğin şeye dahi hürmetsizlik etmek istemediğim için iddiana saygı duyuyorum. Ve olmasını istiyorum. 

-Belki de değilim, olmak istiyorum. Ya da dogmatik bir uykudayım, uyanmak istiyorum.

-Sen mümkün olan en iyi seçeneğin sahibi olan özneyi seçtin. Mehlika’yı.

-Aşk yalanına bunları veriyorum ben, gerçeğini sen hesap et.

-Şu anki şartlarında en uygun seçenek Mehlika idi. 

-Neymiş şartlarım?

-Kalçası, güzelliği, mesai arkadaşın olması…

-Şart dediğin nedir ki?

-Bunların hepsi onu en iyi seçenek yaptı.

-Kalçası, güzelliği hepsi gidecek. Bunları bilmiyor muyum? Asaletini seviyorum ben.

-Asaleti ne? Beymen takımı şık bir şekilde taşıması? Zarif parfüm seçimi? Oturma biçimi? Zenginliği şık bir biçimde taşımaya asalet diyorlar. Asalet değil hiçbiri bunların. Asalet ruhtadır.

-Biliyoruz şekerim.

-O zaman neden kalçası dedin? Ben tesirini sordum. Islak betimler yaptın sen bana.

-Sana öyle demek geldi içimden.Yaparım…

*

-Hırkayı giydim yeniden. Giydirdiler. Ütüsüz. Beresiz. Yarı gönülsüz. Belki. Neyse hadi eyvallah.

-Allah sana Mehlika’yı nasip etsin.

-Beni Arastadan ırmaklara çark ettiren dargınlığın .mına koyayım…
 Hatta mermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarına giden otobüslerin de.
 Bunları da koy müzene. Yakışır…

-Orası Ruhumun Mezarlığı benim.  
 Sana bu kadar Muğni davranıp içinde yanardağ kaynatan Rab benim içime Teferrüd Makamında  kabzlar düşürüyor. 
 Düşürsün… 

-Beni kollayan uçurumdayım. Beynim bedava.

-Sen böyle güzel bir şey oldun. Yakıştı sana âşık olmak. Ben de haline bakar keşf ederim. 

-Aşk benim mesleğimdir diyorum. Ben adama âşık olmuş adamım.

-İncecik bir tebessüm.

-Ben adamın .mına koyarım.

-Sen hala âşık olmadın.

-Adam diyorum adam.

-Ama bunun farkında değilsin hala. Olma.

-Sen gözleri görüyor musun? Gözler?

-Ama yakışıyor sana âşık olmak zannı bile. 

-Ben benim olan her şeyi bana yakıştırırım.

-Ben hiçbir beşere âşık olmayacağım. 

-Beşer dediğin ne? Kalıp mı? Et? Süt? Kemik? Kalça?

-İnsan olmamış canlı. O’na en güzel ben âşık olacağım. En zarif. En keskin. En asil. Onlar ölümlü doku torbalarına aşk zannına düşecekler. Kalça güzellemeleri dizecekler peşpeşe.

-Şişman kadınlar insanı tanrıdan korur gibi geliyor bana. Memesini örtsen boynuna. Korumaz mı?

-Benim memem yok bilmiyorum.

-Var, daha süt vermiyor.

-Ben hamileyim. Kimse farkında değil. Ben kâinat doğuracağım. 

-Bir erkeği koruyabilir misin?

-Benim ruhum hamile. Sen git Mehlika’nı dölle.

-O altına âşık, altın benim rengime…

-O sultana âşık. Herhangi bir Sultan’a. Sultan olmayı başarabilirsen kendini sana hediye edecek.

-Herhangi olmayan bir Sultan’ı doğurunca anlayacak. Yavrusunu.
 O içerde büyüyor şimdi. Rahim duvarına tutundu.
 Kendini kollayan uçurumda düşerken.

-O Ömer’i sevmiyor. Senin adın bile yok. Toplumun sana verdi adı kullanıyorsun. Babanın verdiği adı. 

-Ben ona Ali olacağım…

-Süleyman ol sen. Daha bir adın bile yok âşık olduğunu zannediyorsun.

-Sen? Var mı adın? Zeyn mi diyeceksin? Kürek mi? Kılıç mı? Bijon anahtarı mı?

-Keşfsever. Ben adımı kendim koydum.

-Hem yazıp hem oynuyorsun. Oynatan üstada bak bakalım.

-Bana ad diye prototiplere koyan toplumun ırzına geçerim ben. Bana kimse ad veremez.

-Kurmuş hayal perdesi…

-Ben kimsenin fahişesi de olmam. 
 Ben tek başına 1 dervişim. 

-Hadi uyu işe gideceksin.

-Uyku bile gelmiyor bana artık. Yemek de istemiyorum uyku da.

-Aşık olmadığımı anladığımda sana koşacağım. Biliyorsun değil mi?

-Bana âşık olmana izin vermeyeceğim.

-Sana âşık olmayacağım ki.

-Mehlika’na varmandan en mutlu ben olacağım. Meczup gibi sevineceğim. 
 Keşke birine âşık olabilsem de bana varmasa. 
 Başkalarına âşık olsa da kahrımdan ölsem.

-Adam gibi dua et.

-Sana çok güzel bir çizik atacağım. Kılıcımla. Öldüğünde bile izi kalacak.

-Eğri kılıç kınında paslanmalıdır.

-Ve sana hiçbir zaman dişi ya da kadın olarak görünmeyeceğim. İstersen âlemdeki tüm kadınları dölle. 

-İsteseydim seni kadın yapardım. Hem ruhen hem bedenen. Uysal olup kılıcına bağ eğmek yeterdi.

-Peki… İstemediğin için beni kadın yapmadın. Peki. Öyle san.

-İstemediğim için değil. Uysal olamam. Baş yatıramam. Ben de böyleyim.

-Ben kılıcıma baş koyana âşık olmam.
 Ben izzetimin ırzına geçene âşık olurum. 
 Olduktan sonra da onu öldürür aşk olurum.
 Aşkın ta kendisi olurum.

-Seni döllemek istiyorum, cinsel manada değil ama. Şu ateşi bırakayım sana. Taşı biraz.

-Sen beni egosantrik ve histerik bir ahmak sandın. Bu meczupla mı uğraşacağım dedin. 

-Bana kendini anlatma.

-Sonra da gittin en münasip seçeneğe içindeki ateşi yönelttin. Aşk zannettin. Deli gibi âşık olmak istiyorsun çünkü.

-Sen de münasip seçenektin… Neden öyle diyorsun? :)

-Ben bir seçenek değildim. 
 Ben hiçbir zaman seçenek olmam. 
 Beni seçeneğe indirgeyenin ırzına geçerim ben. 
 Ben tek’im. 

-Aşk bahsinde umurumda değilsin. Olmadın da. Kadındın. Dürüsttüm sana. Hep de dürüst olacağım.

-Bana yalan söyleyemezsin zaten. Ben seni bildim çünkü.

-Tamam değilsin.

-Meliha’na âşık olmanı çok istiyorum. 
 Sen ona aşık olursun, o sana. 
 Ben de o aşktan ruhumdaki harfleri doğururum.

*

Dedi ve yoluna devam etti Keşfsever.

Mart 14, 2017

Keşfsever'in Öz'le Konuşması II

William Dyce / Francessa da Rimini, 1877
-Bir hesap peşinde değilim. Bir ilişki olup olmamasının peşinde değilim. Sadece yorgunum. Ruhum yorgun.

-Biliyorum.

-Dinlenmek istiyorum.

-Farkındayım.

-Bir kıza âşık oldum. Bütün yüklediğim anlamların dışında bir şey olduğunu fark ettim. Uzay gibi. Uzay… Ve sen şimdi böyle bir adamın kahrını çekeceksin. Sana yalan söyleyemem. Bunu bil ki. Bu dostluk samimi olsun.

-Ne zaman oldu?

-Bir ay kadar oluyordu.

-Sezmiştim.

-Sezgin yüksek. Zaten saklayacak da değildim.

-Neden yenildin?

-Yenilmedim ki… Yorgun çıktım sadece.

-Varlığını anlat kızın. Yankısını.

-Bir kız arkadaşım vardı eskiden.  İğrenmezdim hiçbir şeyinden. Öyle bana yakın geldi. Ağzı, yüzü, yanları, kadınlığı hatta. Şimdi düşünüyorum ne bulduğumu. İzah edemiyorum kendime.

-Nedeni sormuyorum, tesir soruyorum. Tesirini. Sıfatlarını değil.

-Sıfatları beni irdelemedi çok. Ben soyut yaşıyorum bilirsin. Kendi kendime yaşıyorum işte. Monoblok bir gövde halinde.

-Yansımayı soruyorum. Kızı değil. Nesneyi değil. Fotoğrafını atsana.

-Fotoğraflarını sildim. Hiçbir şeyi yok. Görmek istemiyorum.

-Yankısı?

-Baş ağrısı gibi bir şey. Kalp ağrısından öte.

-İsminde M var. Sezdim.

-Başka ne sezdin?

-Beyaz ten.

-Başka?

-Uzun gibi.

-Başka?

-Gözleri ürkek ve cesur. Ceylanınki gibi. Gözleri güzel.

-Başka?

-Sesi heyecanlı. Kaşları uzun ve kavisli.

-Başka?

-Sana karşı boş değil ama başka birileri de aklına. Güç seviyor.

-Fal mı bakıyorsun?

-Hayır. Sezdim.

-Kadınların hepsi güç sever.

-Hayır, hepsi değil.

-Bir erkek bir kadına meyl ettiği zaman, kadın onu çıta belirleyip daha iyisini arar hep. Daha iyisi, daha iyisi.

-Söylediklerim doğru muydu?

-Kısmen. Aklında başka birileri yok. Aranıyor. Kendine yürünülmesinden hoşlanıyor. Ve bununla övünüyor. Beni alelade zannetti. Ben ona hakikati tarif ettim. O ise “ben buğday istiyorum” dedi. Çoğu kadın gibi.

-Çünkü kendisine ziynet muamelesi yapıldı. O da güzel bir ziynet olarak kendini armağan edip sunacağı sultanını istiyor. Sen sadece güzel bir ziynete âşık oldun. Senin olsa mutlu olursun.

-Çok güzel değil. Beni cezbetti. Aynı vadinin insanıyım zannettim.

-İnsan aynı vadinin insanını nasıl tanır ki?

-Oysa ben vadinin bütün topraklarının nefes alışını bilirken, içinde gezinir, yapraklarına vururken o pencereden bakıyor sadece. Ve birilerini arayışı. Sığ geldi bana. Çünki ben ortak kabul edemem. Tanrılaşırım. Şirk koştu bana.

-Kendini Mehlika Sultan zannediyor. Belki de gerçekten öyledir. Allah ona sultan nasip etsin. Ki bir Sultan’la evlenecek.

-Ne sultan artık…

-Göz teması kurmak ne hissettiriyor? Yenilgi? Utanç?

-Gözleri bakmıyor. İçi bakmıyor. Siyasetle bakıyor. Beni zapt etmiş gibi bakışlar.

-Kendine bir sultan istiyor. Derviş istemiyor. Feylesof istemiyor. Kral istiyor.

-Ne bok istediğini bilmiyor.

-Gerçekten âşıksan ona bir kral olduğunu ama buna tamah etmediğini göster.

-Krallık dönemi geçti gitti. Bir şeymiş gibi davranacak zamanı geçirdik. Çok zengin de olamam. Ama olsam, para bana çok yakışır. Belki makam sahibi olmama ama olsam bana çok yakışır. Çünki dünyalık olduğunu bilirim.

-O zaman neden hakikat yerine buğdayı tercih eden bir kıza vuruldun? Demek ki bu elde değil. O zaman onu kötülemekten vazgeç.

-Ben ona kıyabilir miyim sanıyorsun?

-Demek o kadar âşıksın :) “Kıyamayacak” kadar. Aşkının peşinden git. Kaybetsen bile.

-Kaybettim. Ya da o kaybetti. Bilmiyorum kim kaybetti.

-Emin olma o kadar.

-Sen artık koca bir kadın olmuşsun…

-Ne şanslısın ki Allah kalbine hala bir insanın aşkını düşürüyor.

-Aşk benim mesleğimdir. “daha asili mi var” demişti biri.

-Var. Hakikat.

-Gönlüne kıvılcım düşmeden olmaz.

-Benim sinemden aşk yükü alındı. Ben âşık olmadan öleceğim. Biliyorum.

-Ben ise aşksız olunmazam…

-Aşkına duyduğum hürmet ve üzerinde hala başka bir kadının varlığının tesiri olduğu için seninle sadece dost olacağım. Kibrim başka bir varlığın tesirinde kalmış bir adama kadın görünmeye bile razı gelmez. Ki zaten göremezsin de aşkında hakikatli isen.

-Keşke süreçler böyle matematik işlese. O olsa bu olur. Bu olsa şu olur. Ama sonuç yağma olmaktır. Başka bir şey değil.

-Bana aşkını anlat sadece. Ben senin varlık nesnende aşk üzerine olan sorularımı keşf ederim.

-Bırak. Oluruna bırak. Yönetme. Emme. Sömürme. Bırak gitsin.

-Bana âşık olma an’nını anlat. Ya da o cezbenin tesirine “evet aşkmış” dediğin o kabullenme anını.

-Kalçası bana kadınsı geldi. Onunla birleştiğimi hayal ettim. Beni tamamen aldığını. Kapsadığını. Liman gibi yanaştığımı. Dinlendiğimi.

-Yani kadınsı bir kalça başlattı aşkını? 

-O başlatmadı. Ben başlattım. Ben bitirdim.

-Bitirmedin. Yoruldun sadece. Arzun var çünkü hala.

-Arzum kadına var artık. Kadınlığa. Bu ihtimal beni diri tuttu bir süre. O da köhneyip geçti işte. Çünki boncuk dağıtıyordu. O adamlardan biri olmak istemedim. Hedefe kilitlendim. Aşağılık bir şekilde. Onlardan daha aşağılık ıslak şeyler düşündüm. Ateşli şeyler.

-Bu bir hayal kırıklığı. Mağlubiyet hissi. Kibrini kırmış. Ve aşk olmuş.

-Mağlubiyet değil. Aynı düzleme bile gelememe. Aşk benim ondan estetik devşirdiğim şeydir. Yoksa insan çoğalır bir şekilde. Düzüşür falan.

-Sana karşılık verseydi?

-Verseydi onunla çiftleşirdim. Sevişirdim. Genlerimi aktarırdım.

-Evlenmek?

-Belki o da olurdu.

-Mücadele et ve sakın yenilme.

-Bu iş benim içimdeki süreciyle başladı. Ve devşirmeye başladım. Dışarının anlamı kalmadı. Artık mücadele edecek bir şey yok.

-Değil zaten.

-Mücadele birini ayartmak için yapılır.

-Kaçıyorsun sen. Çünkü yenileceğini anladın Mehlika’ya. Kaybedeceğini bilsen de kaçma.

-Ne yaparsam yenilmiş olmam. Onu elde edip sonra tiksinmek. Bu mudur?

-O zaten kendini elde ettirmez sana. Sultan istiyor o. Ve bir Sultan’a varacak.

-Sultan’a kovalamak yaraşmaz. Gider bulur… İsterse. Ben oturup konuşmak. Dinlenmek istiyorum.

-O penceresinde… Gelip geçen âşıklarına bakıyor. Şevkle, neşveyle… Gözleri oynak. Sesi kuş gibi.

-Takılsın işte penceresinde…

-Sen sokağın ucunda duruyorsun. Yorgun. Sultan’san durma orada.

-O kendini gösterenleri görür. Ben vadiye teşneyim. Durmuyorum zaten.

-Kaçtın. Durmadın orada daha fazla yenilmiş görünmeye. Bindin yaralı siyah atına… Müphem bir sokağın olduğu yola saptın.

- Ben ne sultanlığın peşindeyim, ne sultanın peşinde olanın. Ben benim artık. Gerisi boşa çıktı. Yorgunluk var sadece. O da geçer.

-Ben o müphem sokağın olduğu yolum. Yaranı sarıp, keşf edip, seni yollayacağım.

-Sen de insanlardan bir insansın. Bana kadınlık yap. Yaramı sar istedim.

-Asla.

-Kibrine dokundu, benimkine nasıl dokunduysa.

-Sana âşık değilim ki kibrime dokunsun. Benim kibrime sadece âşık olduğum varlığın kılıcı değer.

-Yaralıyım ben.

-Biliyorum. İlk geldiğin andan itibaren. Başkasına âşık olana kadın olan fahişedir. Fahişelerden uzak dur.

-Bilmeyecekler.

-Kalbinde aşk varken sana kadın olan her dişi fahişedir.

-Zina yapacağım.

-Sultan olmadığını nişanı olur fahişelerle zina etmek.

-Sultanlığın aq!

-Bana o yüzden mi yazdın? Azıcık da olsa kadınlık görürüm umuduyla?

-O yüzden yazsam bunları söyler miydim?

-Sezerdim. Seninle bir kez daha konuşmak istiyordum. Yarım kalmıştı çünkü o konuşma. Bugün tamamlandığını hissediyorum.

-Ne düşünüyordun benle ilgili? Nasıl biriyim ben? Sez bakalım.

-İsraf olur kelimeler bundan sonra.

-Adam mıyım? İyi miyim? İnsan mıyım?

-Bu konuşma kemal oldu.

-Boktan bir adamsın diyorsun.

-Asla. Ben hissemi aldım.

-Kemal-i afiyetle her şey oldum bu dünya denen yerde. Kanı içine akan yaralı bir at. Ben de böyleyim işte. Halimce Bedrettin’em.  Demiş ya adam.

-Yoluma çıktığın için şükran.

-Sana şükran. Beni kendince keşf edip tükettiğin için.

-Aslına sadık ol ve fahişelerden uzak dur.

*

Dedi ve yoluna devam etti Keşfsever.